Türk kadın yazarlar denildiği zaman ilk akla gelen efsanevi bir yazardır Suat Derviş. Neden olmasın ki? Fosforlu Cevriye, Kara Kitap gibi unutulmaz eserlere imza atan Suat Derviş aynı zamanda eserleri yabancı dile çevrilen ilk Türk yazardı.
Nazım Hikmet'in "Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını; bir kere eğemedim bu kadının başını” diye şiirler yazdığı bu güçlü kadın, bir toplantıda Reşat Fuat Baraner’in karısı olarak tanıtıldığında hiddetle ayağa fırlayıp “Ben, yazar Suat Derviş’im, kimsenin karısı olarak yâd edilemem!” diyecek kadar “kimliğinin” farkındaydı.
Döneminin çok ötesinde bir farkındalık, kadın kimliğinin sahiplenişi... Hiç şüphesiz Türkiye'nin en değerli yazarlarındandı Suat Derviş. Şimdi gelin hep beraber bu içeriğimizde ilham verici bir hayat öyküsü olan Suat Derviş’i yakından tanıyacağız.
Gençlik yıllarında farklı sanat eğitimleri aldı
Suat Derviş, 1903 yılında İstanbul Küçükçamlıca’da bir köşkte doğdu. Önce Jön Türkler Teşkilatı’nın, daha sonra İttihat ve Terakki Fırkası’nın üyesi olan babası ve kökleri saraya dayanan annesi sayesinde altı yaşında romanlar yazmaya başladı. Ebeveynleri Arapça, Farsça bilen ve diğer bilimlerin özel derslerini alan çocuklarının Batı kültürüyle de donanımlı hale gelmeleri için ellerinden geleni yaptılar. Burjuva kültürüyle beslenen ve çeşitli sanatların değişik dillerde eğitimini alan Suat Derviş’in gözlemleri ilk dönem romancılığının temel taşlarını oluşturdu.
Evde alınan Fransızca, Almanca, edebiyat, temel bilimler, ve müzik eğitimini takvimler 1914’ü gösterdiğinde Kadıköy Numune Rüştiyesi’nde sürdürdü. 1. Dünya Savaşı’nın son dönemlerinde ilk gençlik yılları sürmekte olan Suat Derviş, vaktinin büyük kısmını yakın arkadaşı Nazım Hikmet’le geçiriyordu. İki gencin dostluğu sonraki yıllarda da kopmadı. Nazım Hikmet’in, şiirinde ‘başı eğilmez‘ diye tanımladığı kadına yaptığı küçük bir sürpriz, Suat Derviş’in yaşamını değiştirecekti.
Nazım Hikmet, 1920 yılında, Suat Derviş’in “Hezeyan” adlı şiirini ondan habersiz alarak Alemdar gazetesine verdi ve şiir yayımlandı. Suat Derviş’in kısa bir süre önce de müstear isimlerle, ileri gazetesinde bir makalesi yer almıştı; ancak Babıali’ye girişi, Nazım Hikmet’in yayımlanmasına sebep olduğu işte bu şiirin açtığı yoldan oldu. Suat Derviş böylece coşkusu, yazma ve üretme azmiyle, Babıali yokuşunun gediklilerinden biri oldu. Yazın yaşamının ilk ürünleri İleri, Alemdar, Ümid ve ikdam gazetelerinde yer aldı.
Oysa Nazım Hikmet bu genç kıza, şiirini yayımlatmadan çok önceleri aşık olmuş, 1917 yılında Suat Derviş’e ithaf ettiği “Gölgesi” adlı şiirini yazmıştı. Daha sonra, 6 Haziran 1919 günü ünlü Sultanahmet Mitingi’ne birlikte gitmişler, Halide Edip’in konuşmasını dinlemişlerdi. Burada Nazım Hikmet’in sevgi duyguları daha da pekişmiş, Suat Derviş ise Halide Edip’i “gözlerini açan kadın” olarak tanımlamıştı.

Derviş’in eserleri Avrupa'da yayımlanmaya başladı
Özel öğrenimleri sonrasında sınava girerek diploma alan iki kız kardeşin (Suat ve ablası Hamiyet), bundan sonra izledikleri yolu Suat Derviş şöyle anlatıyordu: “O zamana kadar özel öğretmenlerden Avrupa müziği öğrendik. Üniversite yerine de Berlin’e Sternisches Konservatorium’a gittik. Ses Bölümü’ne girdik. Buna sebep, ailemizin Kamil Bey’den gelen bir musiki istidadı olması ve bilhassa kız kardeşimin sesinin nadir bulunan bir ses olması idi. Büyüklerimizden gizli, üniversiteye geçtim. Edebiyat fakültesine başladım ama yazılarımın çok genç yaşımda gördüğü rağbet, beni şımarttı galiba, derslere devam etmedim.”
Böylece Suat Derviş kaleminin uzun yolculuğu başladı. Almanya’nın ünlü gazete ve dergilerine makale, fıkra ve hikayeler yazdı. 1931-1932 yıllarında Tempo gazetesinde Abdülhamit dönemini içeren “Sultanın Karıları” adlı kitabı yazı dizisi şeklinde yayımlandı ve birçok Avrupa ülkesinde kitapları da oldukça ilgi görüyordu. 1932 yılında babasının ölümü üzerine Türkiye’ye döndü ve kısa bir üre sonra Hitler’in iktidara gelişiyle Nazi yanlısı bir yayın politikası izleyen Alman gazeteleriyle olan ilişkisi de kesildi.
1932 yılında Türkiye’ye döndükten sonra Son Posta, Vatan, Cumhuriyet, Gece Postası gibi gazetelerde röportaj ve romanları yayımlandı. Derviş, gazeteciliği ve romancılığı uzun yıllar bir arada götürdü. “Kara Kitap”, “Hiç Biri”, “Ne Bir Ses Ne Bir Nefes”, “Buhran Gecesi” ve “Fatma’nın Günahı” ilk yazdığı romanlarıydı.
1930’lu yıllardan itibaren yazılarında adalet kavramı hakimdi
Derviş’in 1930’lara kadar yazdıkları kendi yaşamından izler taşıyan, toplumsal yaşamı kadın kahramanlar üzerinden anlatan, bireysel acılara ve aşklara yer veren eserler iken, 1930’ların ikinci yarısından sonra çalışmalarında “toplumsal gerçekçi” bir çizgiye yaklaşarak, sınıfsal meselelere, düzenin sorunlarına, adaletsizliklere eğilmeye başladı.
Siyasi görüşünde dönüm noktası olarak tanımlanabilecek ilk kıvılcım Sovyetler Birliği gezisi ile ortaya çıktı. Çalıştığı gazete için 1937 yılında Sovyetler Birliği’ne gitmesiyle kariyeri farklı bir yola girdi. Yayımladığı röportaj dizisi sebebiyle Derviş “kıpkızıl komünist” olarak damgalandı ve siyasi duruşu yüzünden çalıştığı gazete ile yollarını ayırmak zorunda kaldı.
Daha önce Selami İzzet Sedes ve Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile evlilik yapan Suat Derviş, 1940 yılında Reşat Fuat Baraner ile evlendi. Reşat Fuat, İstanbul Üniversitesi’nde okumuş, Türk Talebe Birliği Başkanlığı yapmış ve Aydınlık Gazetesi’nde yazılar yazmıştı. Daha sonra kimya öğrenimi için Almanya’ya giden Baraner, orada Spartakist hareketine katılmış, Moskova Lenin Akademisi’nde Marksist kuram ve ekonomi-politik öğrenimi yaptıktan sonra Türkiye’ye dönerek, Türkiye Komünist Partisi içinde yer almıştı.
Baranerlerin ilk ortak eylemi, Yeni Edebiyat dergisini çıkarmak oldu. Gerçi derginin künyesinde, sahibi Neriman Hikmet ve çıkaran Suat Derviş olarak belirtilmişse de, gerçekte dergi, TKP’nin legal olarak çıkarttığı bir yayın organıydı. Rasih Nuri Heri, bu olguyu Yeni Edebiyat-Sosyalist Gerçekçilik adlı kitaba yazdığı önsözde şöyle anlatıyordu:
“Suat, o dönemde Reşat Fuat ağabeyin eşiydi ve sorguda çocuğunu düşürdü. Suat Derviş’in dergideki yazılarının bir kısmı roman eleştirileri, diğer kısmı ise kısa köşe yazılarıdır. Bunların (kitapta) aynı bir bölümü vardır. Çünkü bunlar Reşat Fuat Baraner’in yönetiminde ve onun katkısı ile yazılan, parti militanlarının eğitimine yönelik didaktik yazılardı. Bunlar kişisel değil, parti yazılarıdır, parti emir ve kontrolünde kaleme alınmıştır ve politik sorumlulukları Parti Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’e aittir .”
Suat Derviş TKP’ye katıldığı gerekçesiyle yargılandı
TKP’nin yayın organı olarak da bilinen Yeni Edebiyat dergisindeki yazıları sebebiyle Askeri Mahkeme’de yargılananlar, kısa bir süre sonra dava zamanında açılmadığı için serbest bırakıldılar. 1944’te yazdığı “Neden Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?” adlı incelemesi, Suat Derviş’in uzun yıllar gazeteci olarak iş bulmakta zorlanmasına neden oldu. Dahası, TKP ile ilgili 1944 tutuklamaları sırasında eşi Reşat Fuat Baraner’i sakladığı ve yasadışı Türkiye Komünist Partisi’ne katıldığı gerekçesiyle yargılanarak bir yıl hapse mahkum oldu.
Dönemin aydınları komünist avlarından nasiplerini alırken, eşi Reşat Fuat Baraner’in payına düşen de iki ayrı tevkifat sonucunda 1961’e kadar hapis yatmak olacaktı. Kocasıyla birlikte tutuklanan Suat Derviş, kardeşi Ruhi Dervişoğlu’nun eşi Neriman Dervişoğlu’na göre bir süre göz altında tutuldu. Çiftin yakın dostu Rasih Nuri lleri’ye göreyse sekiz aylık bir tutuklamanın ardından serbest bırakıldılar.
TKP’ye yönelik 1951 tevkifatının duruşmaları 1953 yılında başladı. Suat Derviş de aynı yıl Avrupa’ya gitti. Reşat Fuat Baraner’in ‘içerideki’ yılları, Suat Derviş açısından önce sıkıntılı, sonrasındaysa üretken bir dönem oldu. Sol görüşleri nedeniyle gazeteci olarak iş bulamayan Derviş’in, bu yıllarda en çok ses getiren romanlarından Fosforlu Cevriye başta olmak üzere, çok sayıda romanı (Biz Üç Kardeşiz, Kendine Tapan Kadın, Zeynep için, Çılgın Gibi) gazetelerde dizi yazısı şeklinde yayımlandı.
Suat Derviş ve kardeşi Fransa’da İlerici Sol Entelektüel çevrelerce tanınmaya başladılar
Yıldızının asıl parladığı dönem ise ablası Hamiyet’le birlikte bir süre kaldıkları Paris’te, edebiyat çevrelerine sağlam bir giriş yaptığı dönem oldu ve iki kız kardeş, Fransız Komünist Partisi’yle olan ilişkileri aracılığıyla Fransa’da ilerici sol entelektüel ortama girdiler. Derviş’in imzası Europe dergisinde Maksim Gorki, Virginia Woolf ve Aragon gibi isimlerle yan yana yer aldı. Ayrıca Fransızca, Bulgarca ve Rusçaya çevrilen romanları (Zeynep için/Le Prisonnier d’Ankara ve Çılgın Gibi/Les Ombres du Yalı) hakkında övgü dolu yazılar yayımlandı.
TKP’nin 1951 tevkifatını izleyen yargılamalar sonunda 7 yıl, 9 ay ceza alan Reşat Fuat, cezaevinden çıktıktan sonra, önce Karaköy’deki Mimar Han’da, daha da sonra Tünel’de açtığı tercüme bürosunda, Almanca, Rusça ve Fransızca çeviriler yaptı. Ancak bürosu sık sık polis baskınına uğruyordu. Kalp krizi geçirdikten sonra giderek sağlığı bozulan Baraner, 1968 yılının Ağustos ayında yaşamını yitirdi. Kardeşinin acısını paylaşmak için düzenini bozarak Türkiye’ye gelen ablası Hamiyet Hanım da Suat Derviş’in evinde hayata veda etti.

Suat Derviş ise, son on yılını geçirdiği Fransa’dan Türkiye’ye 1963 yılında döndükten sonra yalnızca romanlarının yazımı ve yayınıyla uğraştı. Hayatı boyunca yazdığı eserlerle gerçekçi ve toplumsal edebiyatın yerleşip gelişmesine öncülük eden yazarlardan biri olarak ünlendi.
“Türkiye Devrimci Kadınlar Derneği”ni Suat Derviş kurdu
İlerleyen yaşlarında görme kaybı başlayan Suat Derviş’e, Moskova’da 1970 yılında bir ameliyat yapıldı ve gözünün biri tekrar sağlığına kavuşturuldu. Ameliyat sonrası Türkiye’ye dönerken Bulgaristan’a uğrayan Suat Derviş, orada Fahri Erdinç ve İbrahim Tatadı ile de görüşüp onlara anılarını anlattı. Her iki yazarın hazırladıkları “Gözleri Sargılı Kadın” adlı yazı, 1983 yılında Sofya’da yayımlanan Ateş Çizgisinde Kadın isimleri adlı kitapta yer aldı.
Suat Derviş, memlekete döndükten sonra, aralarında çok sevdiği Neriman Hikmet’in de bulunduğu on yedi arkadaşıyla birlikte 1970 yılında “Türkiye Devrimci Kadınlar Derneği”ni kurdu. 7 Mart 1971 günü ise Dünya Demokratik Kadınlar Gecesi’nde açılış konuşmasını yaptı. Ancak diğer gözünün ameliyatı için doktorların gerekli gördüğü zamandan önce, 23 Temmuz 1972 günü İstanbul Tünel’deki Suriye Han’da hayata gözlerini yumdu.
Suat Derviş’in Yazdığı Eserler
- Kara Kitap (1921)
- Ne Bir Ses Ne Bir Nefes (1923)
- Hiçbiri (1923)
- AhmedFerdi(1923)
- Behire’nin Talihleri (1923)
- Fatma’nın Günahı (1924)
- Ben Mi (1924)
- Buhran Gecesi (1924)
- Gönül Gibi (1928)
- Emine (1931)
- Hiç (1939)
- Çılgın Gibi (1934)
- Fosforlu Cevriye (1968)
- Ankara Mahpusu (1968, ilk olarak 1957’de Paris’te Fransızca yayınlanmıştır.)
Kaynak: Aykırı Kadınlar (Hüseyin Akyol)